Bugün öğrencilerimle birlikte Eti Arkeoloji Müzesi'ni ziyaret ettik. Geçen yıl yaptığımız Zooloji Müzesi ve Cam Sanatları Müzesi gezilerimiz bizi kesmedi, bu yıl da gezilerimize tüm hızıyla devam ediyoruz. Eskişehir, mekan konusunda yeterince doyurucu bir şehir olduğundan, bizim gezme-görme iştahımızı gidermemize yetiyor. Daha önümüzde gezip görülecek ziyaret edilecek çok yer var. Ancak şimdi biraz gezimizden bahsedelim.
Öğle saatlerinde okulun önüne gelen gezi otobüsümüze binmemizle başladı gezimiz. Tıngır mıngır sallana sallana, şarkılar türküler eşliğinde vardık müzeye. Kapıda sıcak bir karşılama bizi bekliyordu. Ardından bahçede yer alan kalıntıları incelemekle gezimize start verdik.
Çocuklar bol bol fotoğraf çekip sorular sordular her zaman olduğu gibi. Mümkün olduğunca açıklamaya, dilim döndüğünce arkeolojiyi ve arkeolojik kazıların nasıl ve ne şartlarda yapıldığını onlara anlatmaya çalıştım.
Bahçedeki turumuzun ardından müze binasının giriş katını dolaşmaya başladık. Daha çok kaidelerin ve büstlerin bulunduğu bu kattaki ziyaretimiz biraz kısa sürdü.
Ancak ihtişamın büyüğü bizi 2. katta bekliyormuş da haberimiz yokmuş. İki buçuk saatlik gezimizin bir saatten daha uzun süresini müzenin 2. katında geçirdik. "Bu bölüm o kadar güzeldi ki.." demek isterdim ama "güzel" kelimesi burada kifayetsiz kalıyor. Hologramlar, animasyonlar, elektronik ve dokunmatik ekranlı kitaplar, mükemmel ışıklandırmaların altında sikkeler, kamalar, kolyeler, çömlekler,...
Özellikle gladyo arabası beni benden aldı. Arabanın arkasına geçip elime dizginlerimi aldım ve "Deh!" diyerek bir yandan atımı sürdüm, bir yandan da önümdeki dev ekranda atımın ilerleyişini izledim.
Paleolitik- Neolitik- Kalkolitik Dönem, Tunç Devri, Hititler, Frigler, Helenistik Dönem, Roma (Doğu Roma ve Batı Roma), Selçuklu ve Osmanlı Dönemine ait pek çok eser gördük. Eskişehir'in Doğu Roma İmparatorluğu sınırlarında kaldığı döneme ait kalıntılar vardı müzede. Çocukların, bu toprakların sadece Türklere, Osmanlı İmparatorluğu'na ve Türkiye'ye ait olduğunu sanmaları çok komik geldi bana. Branşım Fen ve Teknoloji olduğundan Sosyal Bilgiler dersinde neler öğrendiklerini, bu konudaki bilgi birikimlerini bilmiyordum elbette. Bir öğrencim ölülerin yakıldığı 'yakma mezar'ı görünce "Ölüleri yakmak islamiyete göre günah, neden yakıyorlar?" diye sorduğunda şaşırmam bundandır elbette. Bu topraklarda İslamiyetten önce Hristiyanlık ve Çok Tanrılı Dini inancın var olduğunu anlatmam biraz zamanımı aldı. Sanırım ilk insandan beri bu topraklarda Osmanlı İmparatorluğu'nun ve ardından gelen Türkiye'nin var olduğunu sanıyorlar:))
Müzenin ikinci katını gezmekle bitiremedik. Onlarca fotoğraf çektik, ancak buraya sadece birkaç tanesini sığdırabiliyorum. Çocukların oradan oraya heyecanla koşuşturmaları, ellerinde fotoğraf makineleri ve cep telefonları ile her kareyi ölümsüzleştirme çabaları görülmeye değerdi. Bazen, sadece bu anlar için bile öğretmen olmanın benim için vazgeçilmez olduğunu düşünüyorum.
Müze binasını tamamen gezdikten sonra tekrar bahçeye çıktık ve orada son fotoğraflarımızı çektik. Ardından tekrar gezi otobüsümüze binip okulun yolunu tuttuk. Bu yılın ilk gezisini de böylelikle gerçekleştirmiş olduk.
0 yorum:
Yorum Gönder
Bir blogun en çok ihtiyaç duyduğu şey yorumdur. İşte tam da bu sebepten, aklına geleni yaz...