30 Nisan 2012 Pazartesi

düğün-dernek

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Pazartesi, Nisan 30, 2012 0 yorum
Geçen yıl yaz aylarının başında evlenmiş bir yeni gelin olarak bu post bana uymamış gibi görünebilir. Ama aslında düğünü yeni atlatmış biri olduğumdan tam da benim uzmanlık alanım sayılır. Dün akşam Badi ile çok sevdiğimiz arkadaşlarınız Mimi ile Toto'nun düğününe gidince aklıma kendi düğünümüz geldi. Bu nedenle, evlilik hazırlıkları yapan çiftlere, düğün mevsiminin başındayken yazdığım bu yazı ile birkaç küçük tavsiyede bulunmak istedim. Bu yollardan yakın zamanda geçmiş birinin önerileri işinize yarayacaktır.
1) Not defteri edinin. Zira "alınacaklar" ve "yapılacaklar" olarak iki uzun listeniz ve aklına geldiğinde not etmek üzere yanınızda taşımanız gereken bir not defteriniz olmalı.
2) Kadın ve erkek iki ayrı liste yapmalı. Böylelikle herkes düğün ile ilgili hayallerini kağıda dökmüş olur. Sonra oturur bunların kesişim kümesini oluşturur, ikinizin de hoşuna gidecek bir düğün planlarsınız.
3) Panik yapmayın (ben yaptım siz yapmayın tavsiyesidir bu:) ). Rahat olun. Her zaman işler yetişir.
4) İlk işiniz düğün mekanını ayarlamak olsun çünkü mekan bulamazsanız düğünle ilgili diğer tüm planlar yalan olur. Erken erken karar verip istediğiniz mekanı istediğiniz ay ve günde rezerve etmelisiniz. 
5) Mekan seçildikten sonraki en önemli iş gelinlik seçimidir. Ortalama olarak bir gelinlik 2-4 ayda dikilir. Modeli beğenmeniz 1-2 hafta, dikimi de en az 3 ay desek, yine her halükarda size 4 ay lazım. Diktirmeye gerek yok hazır alırım derseniz hayal ettiğiniz gibi bir gelinlik bulamama ihtimalini aklınızdan çıkarmayın.
6) "E gelinlik tamam, peki ya damatlık?" dediğinizi duyar gibiyim. Onu dert etmeyin, 1 günde alınıyor:)
7) "Nikahınız düğünde mi kıyılacak, yoksa önce mi?" buna karar vermelisiniz. Ama her iki ihtimal için de erkenden nikah dairesine gidip sağlık raporu, nüfus kayıt örneği gibi evrakları tamamlayıp düğünün yapılacağı tarihe göre nikah günü alın. 
8) Not defterinize her gün aklınıza geldikçe davetli listesine yazılacak insanlar ekleyin. Son dakikaya bırakırsanız mutlaka birilerini unutursunuz. Yavaş yavaş listeyi oluşturun.
9) Gelinlik bitmeden saç modeli, çiçek, ayakkabı beğenmeyin. Gelinlik tasarladığınızdan farklı olursa sorun olabilir.
10) Düğün ile ilgili aklınıza gelen detayları not defterine not alın. Zaman azaldıkça yapılacak iş sayısı artar ve "şunu şöyle yaparım, bunu da böyle" dediğiniz şeyler aklınızdan uçar gider.
11) Mekanı sık sık ziyaret edin. Masa düzeni, ses sistemi, garsonların hizmeti, pasta, müzik gibi detayları inceleyin. Hatta düğününüzden önce o mekanda yapılan bir düğünü mutlaka izleyin.
12) Düğün detayları için öneriler:
      - Damat için üzerinde A&B gibi baş harflarin yazılı olduğu kol düğmeleri ve
         gömlek yakasına baş harf işlemesi.
      - Mekanın duvarlarını gelin ve damadın geçmişte çekilmiş fotoğrafları ile
         süslemek.
      - Bol bol balon kullanmak.
      - Anı defteri.
    - Nikah şekeri yerine ÇEKÜL vakfından doğa dostu armağan: Sizin adınıza koru oluşturma. 70 fidanlık korunun bedeli 450 tl dir. Dostlarınıza davetiyede yazacağınız minik bir notla, onlara nikah şekeri dağıtmak yerine adınıza minik bir orman yarattığınızı bildirirsiniz olur biter.
13) Düğününüzün hayatınızın en güzel ve mutlu günü olduğunu, bu anı bir daha yaşayamayacağınızı unutmadan her saniyesinin tadını çıkarın. Hoplayın, zıplayın, şarkılar söyleyin, göbek atın. Alem ne der deyip sakın kendinizi kısıtlamayın. Ben 2 farklı şehirde 1 hafta arayla 2 düğün yapmış biri olarak 2 düğünümde de böyle yaptım. Ohhh, sefam olsun:)

Kabul, düğün yapmak zor ve zahmetli. Ama bir o kadar eğlenceli hale getirmek sizin elinizde.

28 Nisan 2012 Cumartesi

ilk insana dönüşmek

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Cumartesi, Nisan 28, 2012 0 yorum

ntvmsnbc okurken çok ilginç bir yazıya denk geldim. Yazının orijinali burada. Şöyle özetleyeyim:


Araştırmalara göre insanlar tehlike anında mağara adamına dönüşüyor ve tıpkı ataları gibi düşünüp ilkel kararlar  veriyor. Hatta sadece silah tutan bir el gördüklerinde bile, o elin sahibini olduğundan çok daha büyük ve güçlü kabul ediyorlar. Bu saptama, silah zoruyla yaptırılan pis işleri ve mafya olgusunu bir güzel açıklıyor. 

Antropolog Fessler, "Bireylere bakarak yaptığımız bu ölçümler sırasında her tür çatışma için geçerli olduğu gibi, sadece kişileri değil, ordular gibi büyük grupları da ilgilendiriyor.. Günümüzde en son teknoloji silahlara sahip ordularla savaşa gidenler var. Oysa karar verenlerin hala çok basit bir ölçekte değerlendirme yaptığını görüyoruz." diyor. Bu bölüm benim pek ilgimi çekti, zira "savaş" kavramının nasıl ortaya çıktığını anlamaya çalışan biri olarak kafamda şimşekler çaktı:) Düşünsenize, bir millet  başka bir millete saldırıyor ve ortalık kan revan. İnsanlar ölüyor, yaralanıyor, sakat kalıyor ve birileri bundan haz alıyor. İlginçtir ki bunu ilkel güdülerle yapıyorlar. Alt etme, yenme, üstünlük kurma gibi...
Araştırmada şuna da değinilmiş: Toplumsal ve kültür alanında çok büyük ilerlemeler yapılmış olsa da, insanların ne için savaştığımız belli olmasa bile, daha çok karşılarındakinin gücü ve büyüklüğüne odaklandıkları anlaşıldı. 

Baksanıza ilk insandan farkımız yokmuş. Hanlar, hamamlar, tanklar, tüfekler, icatlar, teknoloji boşunaymış. İçimizde hep bir ilkel saklıymış... Bugün de bunu öğrenmiş olduk.



25 Nisan 2012 Çarşamba

ne izliyorum-2

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Çarşamba, Nisan 25, 2012 6 yorum
Ters Yüz. Evet, ne izliyorum-2 nin konusu TRT1 de yayınlanan Ters Yüz programı. Belki fark etmişsiniz belki de hiç denk gelmemiştir. Bana sorarsanız süper bir program. Her şeyden önce tema çok sağlam: Karşılıklı olarak hayatlarımızı değişirsek neler olur? Tabi ki çok eğlenceli olur. Düşünsenize, siz plazada çalışan bir iş kadınısınız ve hayatınızı 4 günlüğüne Çukurova'da pamuk toplayan, evde koyunlara keçilere bakan bir kadınla değişiyorsunuz. Sizin ve diğer kadının düştüğü haller gerçekten çok eğlenceli oluyor. 
Son izlediğim bölümde Ayvalık'ta restoran işleten bir kadın ve yazar bir adam, Urfa'da güvercin satışı yapan bir adam ve bir ev kadını ile hayatlarını değişmişlerdi. Evlere şenlik durumlar çıkıyor her seferinde ortaya.

Ben çok keyif alarak izliyorum bu programı. Tavsiyemdir. TRT1 de zevkle şevkle izleyebilirsiniz.

23 Nisan 2012 Pazartesi

animasyon delisi-1

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Pazartesi, Nisan 23, 2012 2 yorum

Bulunca hiç kaçırmam, oturur izlerim. Çocukluğumuzun çizgi filmleri boyut değiştirip animasyon filmlere dönüştü bizim için. Ben de tutkunlarındanım. Pixar'a bayılırım, hatta yenisini yapsa da izlesem diye dört gözle bekler dururum. Çok sevdiklerimden bazılarını paylaşıyım siz de izleyin istedim:
1) Boundin
Çok sevimli bir koyunun tüylerinin kırpılma hikayesi:) Hoş, çok hoş.
2) Presto
Ne demişler, aç ayı oynamaz..:D
3) Passaros

Arkadaş edinmek zordur.
4) Larva
Skateboarding de son nokta:))

Bugünün 23 Nisan olmasından mütevellit biraz çocuklaşmak, biraz eğlenmek, gülmek gerek. Onlar bugün büyüklerin koltuğuna oturmuşken biz de biraz küçüklerin koltuğunda keyif çatalım, dimi ama?
Şarkıda da dendiği gibi "En güzel bayram bu bayram, herkese kutlu olsun."

22 Nisan 2012 Pazar

Gelinlerin Savaşı

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Pazar, Nisan 22, 2012 0 yorum
Bu film otobüs filmimdir. Yani seyahat ederken otobüs koltuğunun ekranında izlenen seçmece filmlerden. Uzun zaman önce bir kez daha yarım yamalak izlediğim ama hatırlamadığım, tekrarını izleyince tadına vardığım bir film oldu kendisi.

Çok sevdiğim Anne Hathaway + Kate Hudson'ın sevimliliği eklenince gayet şirin bir iş çıkmış ortaya. "Hayatlarının her anını birlikte geçiren iki yakın arkadaş, aynı gün evlenmek zorunda kalırsa nasıl komik anlar yaşanır?" temalı bir hikaye. Düğün telaşının stresi her iki gelini de sarınca işler biraz karışıyor ve izlerken biz kadınlar için eğlenceli anlar başlıyor. 

Filmle ilgili aklımda kalan en önemli noktalar, Kate Hudson'a çok yakışan saç modeli (denesem mi diye düşünmedim değil), yine Kate Hudson'ın mükemmel denilebilecek kadar kendisine yakışan gelinliği ve Anne Hathaway'in her zamanki sadeliği. Kısaca benim gibi yeni evliyseniz, bu telaşları çok yakın zamanda yaşadıysanız ya da şu anda tam da evlenme arefesindeyseniz, bu film sizi eğlendirir. Erkeklerin ise pek ilgisini çekeceğini sanmıyorum.
işte o saç:)
Filmin orijinal adı Bride Wars. Fragmanını izlemek için buraya tıklamanız yeterli. Filmin imdb notu 10 üzerinden 5.0 (kötü!), sinemalar.com daki notu 10 üzerinden 7.6. Bir otobüs yolculuğunu zevkli hale getirmeye yettiği için ben 10 üzerinden 6 veriyorum.


Bu aralar Anne Hathaway'e mi taktım nedir...:)

18 Nisan 2012 Çarşamba

ne izliyorum? - 1

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Çarşamba, Nisan 18, 2012 6 yorum
Malum, televizyon aptal kutusu. Ama vazgeçemiyoruz ve izlemeden duramıyoruz. Gerçi biz Badi'yle haftada sadece 2-3 gün tv izleriz, o da sadece "çok" sevdiğimiz programları. Bundan böyle ara ara tv deki nadiren güzel bulduğum, beğendiğim programları yazmaya, paylaşmaya hatta övmeye karar verdim. 
İlk olarak benim ve şu anda 20li veya 30lu yaşlarında olan herkesin hayatının en önemli dönemine damgasını vuran ve vakti zamanında bayılarak izlediğimiz bir programın yıllar sonra ekrana gelişinin şerefine Adam Olacak Çocuk - 7den 77ye ile yapıyorum açılışı.

Çocukluğumun efsane programıdır. Her yayınlandığında ekrana iyice yaklaşır, gözümü hiç ayırmadan izlerdim. Şimdilerde yeniden yayınlandığını duyduğumdan beri kaçırmadan izliyorum eski bölümleri. Çocukların saflığı ve temizliği, hatta şımarıklıklarının bile bir çekilirliği varmış. Şimdinin çocukları ile kıyaslama yapmadan 1 bölüm bile bitiremiyorum. Küçücük boylarıyla mikrofonun önüne gelip evde hazırladıkları şarkılarını utana sıkıla söylüyorlar. Çok masumlar. Daha doğrusu masummuşuz. Çünkü aslında ordakiler biziz. Şimdinin yetişkinleri. 
İzlerken çok eskilerden tanıdık birini görmüşüm hissine kapılıyorum her seferinde. Barış Manço'nun çocuklarla arasındaki mükemmel iletişime hayran oluyorum. Nasıl da anlıyor onların dilinden. Ne yapmak istediklerini hemen çözüveriyor. Velhasıl benim içimi okşadı ekranda Barış Amca'yı (o zaman öyle derdik) görmek. Sanki hala ilkokul çağlarımdaymışım hissi yarattı. 
Oğul Doğukan Manço bir ara babasının Adam Olacak Çocuk programına katılan insanlara ulaşıp Adam Olmuş Çocuk programı yapmayı hedeflemiş. Bu programla ilgili güzel yorumları karıştırırken rastladım bu habere. Hatta Olacak O Kadar programında bununla ilgili skeç bile yapılmış Buradan izleyebilirsiniz. Sanırım proje hayata geçmemiş. Çünkü izine rastlayamadım. 
Eğer siz de eskileri yad etmeyi seviyorsanız TRT de bir göz atın derim. Cumartesi sabahınızı süslemiş olur.

17 Nisan 2012 Salı

iki film birden

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Salı, Nisan 17, 2012 0 yorum
Film izlemeye bayılan bir karı koca için ne muhteşem bir hafta sonuydu öyle. Çok güzel iki filmle ödüllendirdik kendimizi. Bütün hafta çalışan, koşturan, yorulan bedenlerimizi huzura kavuşturmuş olduk böylelikle. Hatta öyle zevke geldik ki birini evimizin konforunda, diğerini ise sinema keyfi yaparak izleyelim dedik. Böyle de çeşitlilik seviyoruz işte:))


Başta şunu söylemeliyim ki ikisini de rahatlıkla tavsiye edebilirim. İlk filmimiz Love and Other Drugs. Türkiye'de ise Aşk Sarhoşu ismiyle sinemalarda arz-ı endam etmiş bir film. Başrolde çok çok sevdiğim Anne Hathaway ve Jake Gyllenhaal var. Kızımız çok güzel, oğlumuz çok yakışıklı. Film Viagra'nın ilk keşfedildiği ve yaygınlaştığı dönemi anlatıyor. 2010 yapımı ama 1998 yılında geçiyor. Dolayısıyla mekanlar, kıyafetler, objeler döneme uygun. Kızımız ve oğlumuzun aşkına tanık oluyoruz izlerken. Güzel, tatlı, sevimli bir film. Ancak uyarmadan edemeyeceğim, çolukla çocukla ya da yanınızda yaşlı insanlarla izleyemeyeceğiniz bir film. Zira erotik bir yanı da var. Ayıplarlarsa karışmam:) Biz patlattık mısırlarımızı, yayıldık koltuğumuza başbaşa izledik, tavsiye ederim siz de öyle yapın. 
Bu filme sinemalar.com da 10 üzerinden 7, imdb de ise 10 üzerinden 6.6 vermişler. Siz önemsiyor musunuz bilmem ama biz bir filme niyetlendiğimizde diğer izleyenlerin yorumlarına ve verdikleri puana mutlaka bakarız. Fragmanını izlemek isterseniz tıklayın gitsin.


İkinci filmimizi sinema keyfi yaparak izleyelim dedik. Badi de ben de romantik komedi, dram ve Türk filmlerini evde, korku, aksiyon, macera, gerilim filmlerini efektlerin tadını çıkara çıkara sinemada izleme taraftarıyız. O yüzden bu filmimiz aksiyon ve drama türünde. Orijinal adı Chronicle, Türkiye'de ise sinemalarda Doğaüstü afişiyle yer alıyor. Hala gösterimde. "3 tane liseli genç doğaüstü güçler elde ederlerse o güçlerle ne yaparlar?" sorusunun cevabını veren bir film. Başta eğlenceli bir şeyler yaparlar herhalde, diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü zamanla işler sarpa sarıyor. Ben beğendim. Ama çok bayıldığım, hayran kaldığım filmlerden değil. İzlenir.

Bu filme sinemalar.com da 10 üzerinden 8.2, imdb de ise 10 üzerinden 7.4 puan vermişler. Fragmanı da burada.

Şimdi Badi'yle yemek yemeğe gidiyorum, yemekten sonra film izliyoruz:))

14 Nisan 2012 Cumartesi

zamana yetişememek

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Cumartesi, Nisan 14, 2012 4 yorum
Var mı içinizde benim gibi bu dertten muzdarip olan?

10 Nisan 2012 Salı

mimlenmişim ben

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Salı, Nisan 10, 2012 0 yorum
İlk mimim missbone dan geldi. Sabah sabah gülümsettin beni missbone, darısı yenilerine olsun:) Çok hoş sorular var içinde. Hemen başlayalım cevaplamaya:
1) Yemek olsan ne yemeği olurdun?
Hiç tartışmasız patates kızartması olmak isterdim ben. Herkesin sevdiği, yerken inim inim inlediği, her şeyin yanına yakışan patates.
2) Müzik aleti olsan hangisi olurdun?
Keman. Var olan en asil, en aşık olunası sesleri çıkaran müzik aletidir kendisi. Bayılırım kemana, nerde çalınsa kulak kabartır dinlerim. 
3) Araba olsan hangisi olurdun?
Vosvos:)) Hayatımda gördüğüm tüm lüks arabalardan daha konforlu, daha uzun ömürlü (hatta en uzun ömürlüsü), herkesin hayatının bir döneminde hayalini süslediği, yıllara meydan okuyan vosvos olmak isterdim. 
4) Aylardan hangisi olurdun?
Temmuz. Yılın en güzel ayıdır bence temmuz. Haziranın hafif serinliğinden uzak, ağustosun bunaltıcı sıcaklarından önce, yazın en güzel zamanıdır. Benim gibi bir yaz ve deniz insanı için en vazgeçilmez zaman. 
5) Ayakkabı olsan hangisi olurdun?
Babet. Rahat olsun, az pullu olsun, biraz şık olsun, her an giyilebiliyim isterdim.
6) Kıyafet olsan hangisi olurdun?
Pijama. En rahat, insanın kendisini içinde en huzurlu hissettiği kıyafettir pijama. Beni giyen herkes huzur bulsun isterdim.
7) Renk olsan hangi renk olurdun?
Bu benim için en kolay soru. Tabi ki pespembe:))
8) Hayvan olsan hangisi olmak isterdin?
Sincap. Küçücük burnum, uzun mu uzun kuyruğum, yumuşacık tüylerim, minnak ellerim olurdu o zaman. Kızlar bana bayılırdı, çocuklar hayranım olurdu. Hem ormanda, orda burda zıp zıp zıplardım. 
9) Şu an okuduğun kitabın 137. sayfasında neler var?
Mimmi'nin daireyi gözden geçirmesi için, o gün öğleden sonra buluşmaya karar verdiler. Telefonu kapattığında Lisbeth'in morali düzelmişti. Saatine baktı, Mimmi'nin gelmesine daha çok zaman vardı.

Mimleme sırası bende:


7 Nisan 2012 Cumartesi

Yalan Dünya'yı İzlerken Gözünüzü Dört Açın

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Cumartesi, Nisan 07, 2012 2 yorum

Gülse Birsel'in kıvrak zekasından zerre kadar şüphem yok. Ama bu yaptığı bardağı taşıran son damla oldu!

6 Nisan 2012 Cuma

teşekkürler

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Cuma, Nisan 06, 2012 4 yorum

Badi ile dün akşam yemeğe gittik, ardından da bir güzel kahve keyfi yapalım dedik. Günün yorgunluğu ancak böyle çıkıyor zira. Aslında kocacık bana kıyamayıp antrenmanını ekme pahasına beni kahve içmeye götürdü desem daha doğru olur. 

Hikayemiz de tam da burada başlıyor. Nereye otursak, nerede keyif yapsak diye dolanırken Kocatepe Kahve Evi'ne girelim dedik. Daha önce de bir kaç kez başka şubesine gittiğimiz bu mekan hep sıcacık gelmiştir bana.  Havanın güzel olmasını fırsat bilip dışarı oturmak istediysek de kendini bilmez sigara tiryakilerinin etrafa saçtığı kötü kokulu sigara dumanı nedeniyle bu mümkün olmadı. Özetle dışarısı bize haram, tiryakiye helalmiş:!


Geçtik içeri, oturduk. Bir yandan gazetemizi okurken bir yandan kahvelerimizi beklemeye başladık. Daha 10 dakika olmamıştı siparişimizi vereli ki birden gayet sevimli, kibar servis elemanı yanımızda kahvelerle bitti. Son derece içten bir gülümsemeyle "Gecikme için sizden çok özür dilerim." demesin mi? Badi ve ben bakakaldık birbirimize. Normal sürede getirilen bir kahve için nazikçe özür dilenen bir kuruma nasıl düştük biz, bakışıydı bu. Biz ki bazı mekanlarda yarım saat sadece sipariş vermek için beklemişiz zamanında. Bu hassasiyete, nezakete alışık olmayan bünyelerimiz yadırgadı. Ben kekeleyerek "Önemli değil." tarzında bir şeyler geveledim sanırım o anda. Oturduğumuz süre boyunca bize gülümseyen, içten davranan, temiz giyimli, tatlı mı tatlı servis elamanı, çok mutlu ettin sen beni akşam akşam yaaa. Pişmanım ki ismini almamışım yaka kartından, burda adını zikreder, teşekkürümü burdan sunardım. Allah senin gibilerin soyunu korusun, az var çünkü doğada sizden. Bak bu yazıyı sırf sana teşekkür etmek için yazdım. Bir daha sefere şaşkınlığımı bir kenara bırakıp yüzüne söylerim artık.

1 Nisan 2012 Pazar

bebişler yüzsün diye

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Pazar, Nisan 01, 2012 0 yorum
Pazarları Badi'yle ne yapıyoruz biz, sabahları uzuuuun uzun gazete keyfi. Bu pazar da geleneği bozmadık ve gazetelerimizi didik didik okuduk. Hürriyet'in pazar ekinde Ceren Arseven'in yazısı dikkatimi çekti. Bebeklere doğumdan hemen sonra başlayıp taa 4 yaşına kadar yüzme eğitimi veren Aquababies'i tanıtıyordu. Dünyada pek çok ülkede şubesi olan bu kurum İstanbul'da Anadolu yakasında şube açmış. Buraya gelen anne ve bebekler birlikte yüzüyorlarmış. Zaten insan yavrusu dediğin 9 ay boyunca suyun içinde yüzen bir canlı. Dolayısıyla dışarı çıkar çıkmaz bu kadar uzun süre boyunca yaptığı bu etkinliği içgüdüsel olarak yapabilmesine şaşırmamak lazım. Bu merkezde yapılan, uygun, steril havuz ortamını sağlamak ve eğitmenlerle bebeklerin daha uzun süre nefesini tutabilmesini ve daha doğru stillerde yüzebilmesini sağlamakmış. Valla ben ne anneyim ne de yeğenim falan var. Ama bir su delisi, bir dalış sevdalısı, bir deniz manyağı olarak suyla ilgili her haber benim ilgimi çektiği için bir çırpıda okudum ve bu fikre bayıldım. Ancak bu merkezin sadece İstanbul'da olması işin en can sıkıcı yanı. Daha  çocuğum yok, pazar pazar çocuğuma nerde yüzme öğreteceğimin tasası tuttu. Hakikaten kadın olmak zor:!


Eğer bebeğiniz varsa, İstanbul'daysanız, ücreti de makulsa bi düşünün derim. 0-2 yaş döneminde yaşanan/öğrenilen her şey ölene kadar kalıcı hafızada saklanıyor. Yüzme işini öğrenmesi ileriki yaşlarda kabusa dönüşebiliyor. Misal ben, daha bebeciklikten yazlarını suda geçirmeye başlamış biri olarak kendimi şanslı görüyorum. Anne de baba da yüzmeyi ve denizi sevince bizim yaz aylarında pazar günlerimiz denizde geçerdi. Annem, babam, kardeşim ve ben arabaya doluşup hem piknik yapmaya hem de deniz girmeye sahil yerlerine giderdik. Altımda bezim var, yürümeyi beceremiyorum, suya koşarken fotoğraflarım çekilmiş. Daha o zamandan var yani merak. Babam elimden tutar denize yürütür, suya bırakırmış beni. Tabi annem feryat figan, aman ölecek, boğulacak, naptın sen nidaları eşliğinde dövünürken ben çırpına çırpına suyun üstünde kalırmışım. Kardeşimle en keyifli anlarımı suda ve deniz kenarında geçirmişimdir. Kardeşler için inanılmaz paylaşımlar kaynağıdır su. Dibe dalarsın, kum, taş çıkarırsın, bir nesneyi (genellikle kafamdaki toka) uzağa atıp kim daha önce gidip bulacak yarışı yaparsın, sudan deniz anası toplar, bi kaba koyar bakar bakar eğlenirsin, balık tutar, onu yaşatmaya çalışırsın, yüzme yarışı, suda nefesini daha uzun süre tutma yarışı, daha uzun süre kulaç atma yarışı yaparsın,.... liste uzar gider. Ve çocuk tüm enerjisini suda harcadığından eve gelince fıstık gibi yemek yer, tabakla peşinden koşmazsın:) Kilo alıp obez de olmaz, çünkü yediğinin 2 katını yakmıştır zaten az evvel. Velhasıl su ve çocuk, süper ikilidir. Eğitim alacak, sen de biraz dikkat ediceksin, su hijyenikse, ortam güvenliyse sal çocuğu suya gitsin. Bebek dediğin doğuştan biliyor zaten yüzmeyi de kullanmaya kullanmaya köreliyor sonraları bu yetenek. Tavukların uçmaya uçmaya uçamayacak şekilde evrimleşmesi gibi, sadece daha kısa sürede yaşananı.

Tabi sonraları yazlık satın alınması ben ve kardeşimde "cennete mi düştük acaba biz?" hissi yaratmıştı, ne mutlu olmuştum. Yaz tatilinde 3 hatta 4 aya yakın süre denizdesin, hem de her gün, hem de sabahtan akşama kadar. Sonra sonra kardeşceğizim dalışa merak saldı, zıpkınla balık avlıyor. Ben de arada ona eşlik ediyorum tabi. Şimdi turizm ve otel işletmeciliği okuyor, sebebi belli:))) Bense hayatımın hatasını yapıp denizi olmayan bi şehre yerleştim:( Bu da en büyük pişmanlığım olarak kalıcak sanırım. Neyse ki annemlerin yazlık var, oraya kaçıyorum. E bi de Badi'yle tatile gidiyoruz, idare ediyorum işte:( Bana kalsa suyun içine taşırım evi, daha da tövbe çıkmam.

Kıssadan hisse, siz siz olun, çocuğunuzu sudan uzak tutmayın. Evde leğende, küvette, şişme havuzda, denizde yüzdürün gitsin. Zarar gelmez... Bi bakın Allah aşkına şu yandakilerin keyfine. Sakın ola ki kendiniz korkuyorsunuz diye çocuğu kurak ortamda yetiştirmeyin, başka sporla ilgilensin, su tehlikeli diye geçiştirmeyin. Yüzme eğitimi 'almayana' tehlikelidir su. Öğrenene şahanedir, candır. Şahsen ben çocuğum olduğunda aynen böyle yapıcam. Nerde bi su birikintisi görsem içine atarım gibi geliyor:))

Son 2 yazım da bebeklerle ilgili oldu, hadi hayırlısı:))

 

kırmızı kiraz Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea