1 Şubat 2012 Çarşamba

Festival filmlerinin dayanılmaz sıkıcılığı

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Çarşamba, Şubat 01, 2012
Nuri Bilge izlememeye yemin etmiştim, kendi kendime sözler vermiştim. Yapma, etme, kendini bu cenderenin içine hapsetme demiştim. Ama gönül ferman dinlemiyor. Dayanamadım ve "Bir Zamanlar Anadolu'da" filmini izledim. Smokindi hırkaydı beni hiç ilgilendirmez. Benim için önemli olan filmdir. Bildiğiniz üzere film 64. Cannes Film Festivali'nde Büyük Jüri Ödülü, 44. SİYAD ödül töreninde 6 dalda ödül aldı. Hal böyle olunca merak uyandırdı ve bu kadar beğenildiğine göre güzel bir film olmalı diyerek başladım Badi ile filmi seyretmeye. Sonuna kadar izlemek en önemli başarıydı ve bu evreyi tamamladım. Kötüydü diyemem ama harikaydı dersem gerçekten harika bulduğum filmlere haksızlık olabilir. 

Tamam Nuri Bilge Ceylan usta bir yönetmendir ve onu eleştirmeye gücüm ve sinema bilgim yetmez. Ama sonuçta tüm filmler biz izleyelim diye yapılıyor ve bir sinemasever olarak kendisine ve onun nezdinde festival filmleri çeken yönetmenlerimize iki çift lafım var müsadenizle:

1) Bu filmleri biz izleyelim diye mi yoksa jüri için mi yapıyorsunuz? 

Eğer bizim için yapıyorsanız neden insanlar arası iletişimde 'susmak' bu kadar favoriniz zira biz pek susan bir millet değiliz. Biz her daim her ortamda vır vır vır konuşan insanlarken bu kadar çok 'susanı' bir arada görmek bize ters. Bu tarz filmlerde o kadar az diyalog var ki, izlerken gülmeden edemiyorum. Oyuncular diyalog ezberleme zahmetine katlanmadan sadece "dur-uzaklara dal-uzun uzun hüzünlü bak" eylemlerini gerçekleştirerek para ve ödül kazanıyorlar ki bu inanılır gibi değil. Yani papaz her zaman pilav yemez derler ama bu filmleri değerlendiren jüri üyeleri bu taktiklere her zaman prim veriyorlar. Eğer filmi jüri ve ödül için yapıyorsanız bu bize hakaret değil de nedir? Yani " Ben bir film yaptım, amacım gişe yapmak değil, sadece ödül almak, arada siz de izlerseniz iyi olur ama izlemeseniz çok da önemli değil." demek ister gibi bir tavırdır bu.

2) Vermek istediğiniz mesaj neden bu kadar gizli saklı? 

Tamam izleyiciyi hikayenin içine çekmek, düşündürmek, meraklandırmak istiyorsunuz. Bunu anlayabiliyorum ama bu da devlet sırrı değil nihayetinde. Filmin bitiminde pek çok izleyici "Eeee, noldu şimdi?" diyorsa o film mesajını verememiş başarısız bir filmdir. Filmi izleyen kişiye o duygu, hikaye geçmiyorsa ne işe yarar bir film? Sorarım size..

3) Özellikle kısa metrajlı ödüllü filmler neden hep dramatik? 

Karakterler kasvetli, gizemli, dertli, sıkıcı, sigara üstüne sigara yakan tipler olunca film daha mı başarılı oluyor, anlamış değilim. Buna gerekçe olarak " Efendim yaşamın kendisi zaten sıkıcı, monoton ve yorucudur, biz de filmde bunu aktardık." diyen senarist ve yönetmenlere sormak isterim, siz hiç düğüne gitmez misiniz, evde çekirdek çitleyip çay demlemez misiniz, komedi filmleri izleyip kahkahalarla gülmez misiniz, içip içip arkadaşlarınızla sebepsiz gevezelik edip gülme krizine girmez misiniz? Vallahi biz günlük yaşamda bunları da yapıyoruz ama sanat filmlerinde bunların hiçbiri yok nedense. Demek ki günlük yaşam sadece orada gösterilenlerden ibaret değilmiş.

4) Sanat filmleri neden renksiz ve siyah-beyaz-gri tonlarında?

Bu sorum görüntü yönetmenlerine. Şöyle canlı canlı kırmızılar, pembeler, yeşiller, sarılar, morlar, turuncular yasak mı bu filmlerde? Hep bir grilik, solukluk, siliklik var görüntüde. İnsanın ruhu sıkılıyor, bilginize.

5) Jürinin çok beğenip ödül üstüne ödül yağdırdığı filmler neden izleyici tarafından beğenilmez?

Herkesin bildiği ve söylene söylene klişe haline gelen bir söz vardır: Festival filmleri sıkıcı olur, izleme! Sinema sektörü, bu sözü haksız çıkarmamak için mi uğraşıyorsunuz acaba? Hangi bol ödüllü filmi merak edip izlesem sonuç hüsran oluyor. Gişede harikalar yaratan bir film eleştirmenler tarafından beğenilmiyor, eleştirmenlerin ve jürinin beğendiklerini de biz beğenmiyoruz. Anlaşılan biz farklı dünyaların insanlarıyız.. Burda bir kamplaşma ve kutuplaşmaya sebebiyet vermek istemem ama durum bu: Siz ve biz, farklı filmlerden hoşlanıyoruz. Tamam, Recep İvedik gibi sadece gişe hasılatını amaçlayan filmlere ödül verin de demiyorum, ama ne bileyim, daha az sıkıcı, daha anlaşılır, daha izlenir filmlere ödül verirseniz sizinle yıldızımız barışabilir.

Bu bir sessiz çığlıktı, sessiz kalmasın, benim gibi düşünen sinema aşıklarının sesi olsun istedim. Hak verebilir, haksız bulabilirsiniz. Sinemaya katkı sağlayan her görüş kabulümdür.

P.S.: Bu bir Nuri Bilge Ceylan'a yüklenme yazısı değildir, kendisini de severim ayrıca:)

4 yorum:

EQ dedi ki...

Off Allahim... insanin, kendisinin icinden gecen seylerin tümünü, böyle güzel ifade ederek aktaran bir yaziyi okumak okadar güzel ki!

Her satirinda - ama HER satirinda- icimden "evettt?!" , "aynnennnnn" , "oooohhhhh!"diye diye, tasdik ede ede okudum:)

Bu filmi okadar merak ettigim halde, ayni sebeplerden, ayni cekincelerden ötürü izlemeye gözüm korktu hep. Belki simdi cesaret edip izlerim bir ara. Hep ayni seyler gecerdi benimde icimden bu "ödüllü" festival filmleriyle ilgili.

Birileri bunu aynen böyle dile getirmesi gerekiyordu. Eline, yüregine saglik!

Nuray İlbars dedi ki...

Efendim, onlar sanat filmi, biz ne anlarız?
Yani sanat sanat için midir, halk için midir, sorarım..
Yapıyorsanız izleyelim diye, izleyip anlayalım, tatlanalım, belki hüzünlenelim diye..
İçimizi şişirelim diye değil büyük ihtimal.
Anlamayalım diye yapıyorsanız, kime yapıyorsunuz onca filmi?
Gidip anlayıp, bir de bravo diye ödül verenleri görünce kendimden şüphe ediyorum.
Yani, ödül verildiğine göre bende bir şey var herhal.. :-)

En son Tiyatro Krek'in oyunlarından Bayrak'a gittim.
Sinema tekniği de kullanılmış oyunda.
Film bölümlerinde nasıl sıkıldığımı anlatmam imkansız...
Üçbuçuk saat boyunca birbirlerine bakıyorlar, sigara olmazsa olmaz zaten..
Susuyorlar, susuyorlar, susuyorlar..
Biri konuşuyor sonunda.. Sonra yine uzun sessizlik..
İmdat diye diye kaçıp gitmek istedim:-)
Oyun genel olarak başarılı elbette ama yani bu kadar kasmayın be ya..

Neyse, bir ben değilmişim, bu da bir şey:-)

Bestesiyleannesi dedi ki...

Sanat halk içindir diyorum ve yıllardır süregelen bu tartışmaya son noktayı koyuyorum. Halk niye sanat için olsun ayrıca??? Resimler, heykeller, tiyatro oyunları, sinema filmleri, müzikler, dans gösterileri neden yapılır? İnsanlar izlesin, beğensin, alkışlasın diye. O zaman sen benim takdirimi toplamak için yapıyosun tüm bunları demektir. Benim takdir etmediğim hatta beğenmediğim bir filmi, körler sağırlar birbirini ağırlar hesabı yine sinema camiasından birileri alkışlasa ne olur alkışlamasa ne olur. "Efendim, jüri beğendi.", e ben beğenmedim... Onu napıcaz? Saçmalık, bildiğin saçmalık.

Hiiiç kendinden şüphe etme bence boşuna canım, biz anlayamıyor değiliz, onlar anlatamıyor. Cool olalım, sıradan olmayalım, farklılık yaratalımın peşindeler ama bunu yaparken "beğeni"yi çöpe atıyorlar haberleri yok.

Bestesiyleannesi dedi ki...

Herkesin derdi aynı demek ki:) Bol ödül alan filmden (istisnalar hariç) fersah fersah uzaklara kaçasım geliyor. Jüri beğenmişse ben kesin patlarım sıkıntıdan diyorum ve kazara izlemişsem, sonunda "Ben sana demiştim ama dimi!" diyorum kendi kendime... Bu böyle sürüüüüp gidiyor.

Yorum Gönder

Bir blogun en çok ihtiyaç duyduğu şey yorumdur. İşte tam da bu sebepten, aklına geleni yaz...

 

kırmızı kiraz Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea