16 Kasım 2012 Cuma

dünya sinema gününde sinemaya gidilir

Gönderen Bestesiyleannesi zaman: Cuma, Kasım 16, 2012
14 Kasım, Dünya Sinema Günü'nün tarihidir. Bu hafta perşembe günü, sinemanın günüydü. Ben de kız arkadaşlarımı koluma taktım ve sinemanın yolunu tuttum. Filmimiz, son dönemin popüleri: Evim Sensin.

Çok konuşuldu, bol sansasyonu yapıldı. Aman da şöyle duygusalmış, böyle ağlatıyormuş, mendilleri hazırlayıp gitmek lazımmmış... Yalan! Vallahi de billahi de yalan. Zerre kadar beğenmedim ben bu filmi. Neden mi?
Bir kere esas kız Leyla'yı bir kaşık suda boğasım var. O ne vıcık, ne cıvık, ne şımarık bir insan evladıdır yaaa... Sevgilisi olan bebek konuşmalı kızın dibine vurmuş resmen. Seyrederken gerim gerim gerildim yani. Ağzını yaya yaya konuşmalar, küvetin içinde "söylemeeeeeem" derken şımarmalar. Aman yarabbim, böyle kız evlerden ırak!
O Özcan Deniz'in oynadığı İskender karakterine ne demeli? Öyle amele mi var memlekette? Var da biz mi görmedik? Varsa nerde? Ben eve usta çağırıyorum, bildiğim en etkileyici yanı dayanılmaz derecede kötü kokan çorapları... Bir havalar, yan yan bakmalar, slow motion da manken edasıyla yürümeler. Pes yani, insan gerçeklikten bu kadar mı uzaklaşır yaaa? Sen inşaatta çalışan bir amelesin nihayetinde, ne bu kasılmalar? Ayrıca, Leyla madem o kadar şımarık bir zengin kızı da bir ameleyle ne işi var a dostlar?
Başrol oyuncularından öte, bence konuda da ciddi sıkıntılar var. Nedense film tamamen sinema (özellikle de Türk sineması-Yeşilçam) klişeleri üzerine kurulmuş. Zengin kız-fakir oğlan, fahişe anne (hooop buradan da Küçük Emrah'a geçiş), esas kızın hastalanması ve ölümü... Ne ararsan var. Yazması çok kolay olmuştur bu tarz bir filmi. Gerçi senaryo Türklere ait değil, aslı Kore'de çekilmiş, bizdeki uyarlaması. Ama bana nedense mevzu "bayağı" tanıdık geldi.
Filmin en önemli sorunu karakterlerin yaratımında aşırıya kaçılması. Kız aşırı şımarıkken, amele aşırı sosyete. Sıradan insanlar olarak düşünemiyorsunuz bile ikisini. Velhasıl, ben filmi de oyunculukları da hiç ama hiç beğenmedim. Salondaki pek çok insan da benle aynı fikirdeydi sanırım, çünkü ilk yarının sonunda pek çok kişi salonu terketti+filmin genelinde "yok artık" şeklinde güldüler. Film bittiğinde elimizde mendil, gözümüzde yaşlar olacak diye beklerken sırıtarak çıktık. Allahtan bilete çok para vermedik, bir alana bir bedavadan yararlandık.
Bir de şu var tabi, şimdi Fahriye-Özcan ikilisi daha önce sevgiliydi ya, izlerken sürekli "hımmm, aslında yakışıyorlar, e evlenselermiş bunlar" şeklinde düşünceler geçiyor insanın aklından. Bu sebepten filme konsantre olunamıyor. Gerçekte sevgili olmasalardı, o zaman sevgili olduklarına bizi inandırırlardı ki bunun adı da oyunculuk olurdu. Bu şekli ise biraz hazıra konma gibi olmuş.

Filmin güzel yanı yok mu? Var tabi ki. Fahriye Evcen'in film boyunca neredeyse sıfır makyajla oynaması ve buna rağmen son derece güzel görünmesi. Ayrıca filmden aklımda kalan en güzel şey, yukarıdaki videoda Leyla'nın söylediği türkü.

Siz siz olun, sırf adından çok bahsediliyor diye bir filme gitmeyin. Bu da bana ders olsun...

0 yorum:

Yorum Gönder

Bir blogun en çok ihtiyaç duyduğu şey yorumdur. İşte tam da bu sebepten, aklına geleni yaz...

 

kırmızı kiraz Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea